Azınlık
Türk kadın hareketi var mı?
Ayten
KILIÇARSLAN
Diplom
Pedagog
Hangi ülkedeki kadından bahsedilirse
edilsin, kadın
denince akla aile ve çocuk kavramları geliyor. Hele hele konu Türk kadınıysa...
“Yuvayı dişi kuş yapar”, “kadın insanı rezil de eder vezir de” ve
“ana gibi yar olmaz” türü atasözlerimizin de mutlaka bu çağrışımda
katkıları olmalı. Henüz kadını aileden ve çocuktan bağımsız, başlı
başına bir varlık olarak değerlendirmeyi yeni yeni öğreniyoruz. Halbuki
her durum ve şartta, ana ve eş kavramlarını kadınla beraber vurgulamak, kadını
subje olmaktan, varlığı başka bir varlığa bağlı toplumsal bir öge
olmaya doğru itiyor. Toplumsal bir eleman olan varlık da ancak toplumla ve
toplumun küçük birimleriyle var oluyor, topluma katkısı ölçüsünde değer
kazanıyor veya fark ediliyor. Yani bir türlü birey olarak görülemiyor. Aile
dışında kaldığında değerini yitiriyor. Boşanma hâlinde statü
kaybediyor. Sebep aşırı şiddet de olsa evini terk ettiğinde “kötü”
damgası yiyor. Halbuki erkek öyle değil. Hem toplumsal bir varlık, hem de
birey.
Kadını da erkeği de sadece bir cinsiyet unsuru veya başka işlevlerle değerlenen
bir fonksiyonel varlık olarak görmeden, duyguları, aklı, ezilmişliği, başkaldırısı,
zavallılığı ve gücüyle birlikte bir bütün olarak algılamak herhâlde en
doğrusu. Nitekim insan denen varlık, kadın olsun erkek olsun, her türlü uç
unsurları bünyesinde yaşatabiliyor. Üstelik bütün semavi dinler, özlerinde
adaleti ifade ettiklerini iddia ediyorlar. O halde kadın-erkek ilişkilerinde
de kadına ve erkeğe verilen insan değerinde teorik olarak bu adalet
hissedilebilmeli. Ancak yaşadığımız hayat, adaletin ancak hak talebinde
bulunanlara, kendisini en fazla ve en iyi ifade edebilenlere işlediğini, diğerleri
için yabancı bir kelime olmaya devam ettiğini gösteriyor. En azından
“insan eliyle sağlanan” beşeri adalet için bu geçerli.
Adaletin eşit dağıtılabilmesi için ise elbette herkesin her şartta ortak
pay edinmesi gerekmiyor. Fakat en azından “eşit işe eşit ücret” gibi,
cinsiyetten dolayı ayrımcı muamele görmemek gibi, insanlık onurunun
korunması, şiddetle zedelenmemesi gibi bazı temel istekler kadınlar için de
geçerli olabilmeli. Kadın hakları savunucularının buluştuğu ortak
istekler de aslında bu üç talepte özetlenebilecek kadar basit ve anlaşılabilir.
Fakat gerek dünya nimetlerinin kaymağını kendi aralarında paylaşan Batılı
toplumlarda, gerekse “diğerlerinde” hâlâ bu mücadele son bulmuş değil.
Çünkü bir türlü hedefe ulaşılamıyor. Çünkü hâlâ üstlenilen vazife
ve sorumluluk oranında elde edilmesi gereken haklar sahiplerini bulmuyor. Hatta
daha önceleri erkeklere yüklenilen vazife ve sorumluluğun gitgide kadınlarca
paylaşıldığı, fakat nedense aynı vazifelerden doğan hakların erkekler üzerinde
sabit kaldığı, ya da kadın tarafından aynı oranda paylaşılamadığı görülüyor.
Ya kadınlar bu durumu değiştirmek için ne yapıyorlar? Kendi aralarında örgütlenerek
toplumu dönüştürmeye çaba göstermedikleri iddia edilemez. En azından içinde
yaşadığımız toplumdaki kadın hareketleri, toplumun dönüşümünü sağlamak
için endüstrileşmeden bu yana mücadelelerini sürdürmeye devam ediyorlar.
Endüstrileşme, kadın hareketlerinin işçi hareketlerine paralel olarak
toplumda hissedilir boyutlarda varlığını hissettirdiği bir süreç. Yani bıçak
kemiğe dayanmaya başladıktan, günde 16 saati geçen çalışma şartları ve
diğer olumsuzluklar kadını başkaldırmaya zorladıktan sonra. Tabii başkaldırının
“ortak düşman” patronlara karşı başlaması, kadın hareketlerinin geniş
tabanda yayılmasını kolaylaştırıcı önemli bir etken olmuş.
İşçi kadının hak talebini, anne olarak kadının, eş olarak kadının ve
son aşamada da birey olarak kadının hak talepleri takip ediyor. Geride bıraktığımız
20. yüzyılın son çeyreğinde ise şiddete karşı “kadın sığınma
evleri”nin kurulmaya başlaması ve Almanya da dahil Batı Avrupa’da yayılması,
en dikkat çekici gelişme. Bu arada kadınların kendi örgütlenmelerini oluşturarak
kendilerine profesyonel çalışma alanları yaratmalarını da unutmamak
gerekir. Politikada rastlanan kota uygulamaları ise henüz tam olarak politik
arenaya damgasını vuramamış, Yeşiller gibi bazı hareketler dışında
partilerce sindirilememiş son çabalar.
Göçmen Türk kadınları bütün bu gelişmelerden nasıl etkileniyor? Bu
sorunun cevabını vermek için çok erken. Şimdilik göçmen Türk kadınları
mevcut yapılanmaları öğrenmek ve zaman zaman onlardan yararlanmakla meşguller.
Kadın hareketleri, metot ve muhtevalarıyla henüz azınlık Türk kadın
hareketine fazla etki yapabilmiş değil. Aslında, henüz etkili bir azınlık
Türk kadın hareketinden bahsetmek dahi güç. Kadınlar halihazırda “kol”
olmaya dahi razı iken, bağımsız bir azınlık Türk kadın hareketinden söz
edebilmemiz için oldukça uzun bir zaman geçmesi gerekiyor. Yani önce Türk
kadınının, Almanya’da azınlık olmanın, kadın olarak ve kendi
toplumundan başlayarak toplumu dönüştürecek potansiyele sahip olmanın farkına
varmaları gerek. Mevcut yapılanmalar içindeki kadınlar, kendilerini kadın
hareketi olarak görseler de, aslında daha çok birer ideolojik faaliyet gurubu
gibi hareket ediyorlar. Var oluş sebepleri, Türkiye’deki partilere mâli
destek sağlamak ve kitle örgütlerinin kadın kolları olarak bağlı
bulundukları örgütlerin ideolojik taleplerine uygun faaliyetler yapmak.
Elbette azınlık Türk kadınlarının “kadın hareketi” sayılabilmeleri için
Batılı hemcinslerinin geçirdikleri süreci yeniden ve aynen yaşamaları
gerekmiyor. Aynı üslubu benimsemeleri de. Zaten taklitle mesafe alındığı görülmemiştir.
Bu arada pek çok Türkiye kökenli kadın, “Emma” gibi mevcut kadın
hareketlerinde yer alıyorlar. Fakat hiçbir zaman tarihin onlardan
“Almanya’da yaşayan azınlık Türk kadın hareketinin öncüleri” olarak
bahsedeceğini sanmıyorum. Zira onlar, sadece Alman kadın hareketinin birer
elemanı olarak tarihte yerlerini alacaklar. İdeolojik derneklerin öncü kadınlarından
ise büyük ihtimalle en fazla kendi ideolojilerinin antolojileri bahsedecek.
Azınlık Türk kadınlarının bir “kadın hareketine” ihtiyaçları var mı?
Galiba bunu, ortaya çıktıklarında anlayacağız...
* Bu yazı,
yeniyurt dergisi
Tanıtım sayısından iktibas edilmiştir.
E-Posta: info@yeni-yurt.de
Yazarın
diğer
yazıları:
Kadınlar
siyasetin neresinde?
Azınlık
Türk kadın hareketi var mı?
SAYFA
BASI
|