Aman,
çifte kavrulmayalım!
1 Ocak 2005 tarihinden itibaren iki kavram pek çok göçmen kadını
mağdurlar sınıfına sokabilecek derecede dünyamıza
girdi:”Hartz IV” ve “Yeni Göç Yasası”...
Birincisi; daha önce “sosyal yardım” alan ev
kadınlarına ve çocuğuna yalnız bakmak
zorunda olan annelere “çalışmaya hazır
olma” ve akabinde “her işte çalışmayı
kabul etme mecburiyeti” getirirken, diğeri de henüz
“yerleşme izni” alamamış kadınların
“süresiz yerleşme” ve”ikamet izni”
almalarını yokuşa sürebiliyor. Şimdiye
kadar “sosyal yardım” veya “işsizlik
yardımı” alanlar veya eşinin aldığı
“işsizlik parası” veya yardımı
ile geçimini temin edenler, yeni dönemde “İşsizlik
Parası II” adı altında birleştirilen
sabit bir meblağla geçinmek zorundalar. Geçimini kendi
kazancıyla sağlayamayan ve “İşsizlik
Parası II” alarak kira ve diğer giderlerini
karşılıyanlar ise “süresiz oturma”
izinleri yoksa, “yerleşme izni” olarak bilinen
“Niederlassungserlaubnis” alamayacak hatta oturma
izinlerinin uzatılmaması ile de karşılaşabilecekler.
Bunun da ötesinde oturma izinlerinin uzatılması
veya yerleşme izni alınmasında yeterli “Almanca
bilgisi”olmayan kadınlar ya buna mecbur tutularak;
kurs ücretlerinin bir bölümü veya tamamı karşılanarak
kendilerinden iki yıl içinde Almanca öğrenmeleri,
ya da masraflarını kendilerinin karşılaması
istenecek. Almanya’da kalabilmeleri ise uyum sağlamalarına
bağlanacak.”Hartz IV“nedeniyle çalışmaları
istenen göçmen kadınların iş hayatına
iyi bir ücret alarak katılabilmeleri için ise yine iyi
derecede Almanca bilmeleri bekleneceğinden, dil
yetersizliği, sosyal yardım almaya bağımlı
kalmalarına sebep olacak. Diğer taraftan çalışma
hayatına yeni atılanların en önemli sıkıntılarından
birisi de elbette yeni türeyen “kölelik sistemi”nin
içine düşme tehlikesi. Burada kölelikten kastedilen,
“her işi alma zorunluluğu”nu istismar
eden pekçok işverenin saat ücretlerini azami ölçüde
düşürerek endüstrileşme dönemini hatırlatan
bir ücret rejimine yönelmeleri. Meselâ, otelcilik ve
temizlik sektöründe saat ücretlerinin yer yer oda veya “saat
başı 2,50 Euro”ya kadar düştüğü
biliniyor. Otellerde oda temizliği yaptıran bazı
taşeron firmalar, ay sonunda 15-20 odanın temizlenme
ücretini aylıktan düşerek, “otel temizlikten
memnun değildi, para ödemedi, biz de senden kesiyoruz”
gerekçesiyle maaşlara kısmen el koyabiliyorlar. Bu
tür firmalara karşı devlet de hiçbir şey
yapamıyor.
Bu duruma düşmemek için ise “kalifiye eleman”
olmak ve iyi dil bilerek iş takip edebilmek gerekiyor.
Neticede, gerek iş hayatına katılım,
gerekse oturma iznini uzatma veya yerleşme iznine başvuru
durumunda, muhtemel Almanca dil yetersizliği göçmen kadınları
dil kurslarına gitmeye mecbur hale getiriyor. Tabii bunda
olumlu olan bir yan da var. Neticede, şimdiye kadar çeşitli
sebeplerle dil öğrenemeyenlerin dil öğrenmeleri, böylece
geleceklerinin daha farklı planlanması sağlanmış
da oluyor.
Özellikle bu durum, Almanya’da gözü açılacak endişesiyle
dil öğrenmelerine engel çıkarılan “ithal”
gelinler açısından oldukça önemli. Fakat bu
mecburiyetin tamamen gelin lehine işleyeceğinin
garantisi yok. Zira 31 Aralık 2004 tarihine kadar geçerli
olan ve “Yeni Göç Yasası” ile geçerliliğini
yitiren “Yabancılar Yasası”nın meşhur
19. maddesine göre en az iki yıl nikahlı eş
olarak beraberce ve kesintisiz olarak Almanya’da yaşayan
“ithal gelin ve damatlar” bağımsız
“oturma izni” alabiliyorlardı. Bu madde aynen
yeni yasaya da aktarıldı. Ancak, burada karşımıza
yeni bir problem çıkıyor. O da oturma izninin beş
yıl sonra yerleşme iznine dönüşmesi ve yerleşme
izni için evlilerde eşin ”çalışma izni”nin
ve “çalışma süresi”nin dikkate alınması.
Bu şu demek: Eğer bir kadın iki yıl
sabrettikten sonra “bağımsız oturma izni”
almaya hak kazansa da ayrılması halinde,
Almanya’da beş yılını doldurduktan sonra
otomatik olarak “yerleşme izni” alamayacaktır.
Çünkü “yerleşme izni” için taraflardan 60
ay, yani beş yıl süreyle “sosyal sigortalı
olarak bir işte çalışma şartı“
aranmakta ve evlilerde eşin en az beş yıldır
çalışıyor olması da yeterli sayılmaktadır.
Ancak eşinden ayrı bir kadının eşinin
durumu dikkate alınmayacağından, söz konusu
gelinin beş yıl çalışmadan yerleşme
izni alabilmesi hayaldir. Sadece “hamileleik” ve
“çocuk yetiştirme süresi” dikkate alınmaktadır.
Kısacası yeni gelin, iki yıllık bir
evlilik sonrası eğer eşinden ayrı yaşamak
zorunda kalırsa, oturma izni alabilmek için fazlasıyla
mücadele etmek zorunda kalacaktır. Eğer iki yılı
tamamlamamış, hatta iki yılın dolmasına
birkaç gün kala evden kovulmuş, sokağa atılmış
veya kendisi bırakıp kaçmışsa tekrar
geldiği ülkenin yolunu tutmaya hazırlanmalıdır.
Kanun maddesinde yer alan “zor durum”un (Haertefall)”
uygulamada ancak istisnai hallerde dikkate alındığını
hepimiz biliyoruz. Hatta süreli oturma izinlerinin uzatılması
da memurun inisiyatifi çerçevesinde Almanca bilgisine bağlanmaktadır.
Bu haliyle “Yeni Göç Yasası” eski Yabancılar
Yasası’na kıyasla, kadınların aleyhine işleyebilecek
gizli bir silah haline dönüşecek yapıya sahiptir.
Bir de yeni yasanın uyum boyutu var. 1.1.2005 tarihinden
itibaren Almanya’ya gelen göçmenler, uyum kurslarına
tabi tutulmakta, Almanca yetersizliği halinde iki geçerliliği
olan bir belge verilerek bu sürede bir “uyum kursu”na
başlaması ve devam etmesi beklenmektedir. Bu uyum
kurslarının toplam süresi 600 artı 30 saattir
ve sosyal yardım almayanların en az kurs saati başı
1 Euro ödemeleri ve bitirme imtihanının masraflarını
da üstlenmeleri gerekmektedir. Böyle bir kursa katılmayanlar
ise oturma müsadeleri uzatılmayarak cezalandırılabilirler.
Bu durum, bir taraftan eşi ve ailesi kadının
Almanca öğrenmesi için bir kursa gitmesine engel olma
taraftarıysa, bu eğilimlerini kırarak kadının
lehine bir yaptırım haline dönüşüyormuş
gibi görünse de, özellikle bu tür aileler için geline karşı
kullanılacak bir silah haline de gelebilir. Değişik
gerekçelerle kursa gönderilmeyen bir gelinin, oturma izninin
uzatılmaması, hatta beş yıl sonunda yerleşme
izni alamaması, tamamen bu kadının aleyhine
gelişmekte ve bizzat kendisinin değiştiremeyeceği
kaderi olmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse, bir
yandan “Harzt IV“diğer taraftan da “Yeni
Göç Yasası” el ele vererek kadınların
durumunu daha da zorlaştırmakta, daha bağımlı
hale getirmektedir. Bu haliyle özellikle “Yeni Göç
Yasası”nın yeniden gözden geçirilmesi
gerekmektedir. Aksi halde “çifte kavrulmak” bir
deyim olmaktan çıkacaktır.
Burada görev, “Migrationserstberatung” adı
verilen göçmenlerin ilk danışmanlığını
ve Almanya’ya uyumları için atılacak adımları
beraberce belirleyen danışmanlara düşecektir.
Bu tür danışmanlık hizmeti sunan yerlere
gitmek, pekçok yeni göçmen için bizzat “Yabancılar
Dairesi“ eliyle zorunlu tutulacaktır. Bu şansın
hem göçmenler hem de aileleri tarafından değerlendirilmesi
ve göçmen danışmanlarının büyük bir
hassasiyetle, incitmeden ve eğiterek bu tür zor
durumlara yaklaşmaları büyük önem taşımaktadır.
Köln şehrinde yaşayan göçmenler, “Göç(men)
İlk Danışmanlığı –
Migrationserstberatung” hizmeti almak için sozialberatung@bfmf-koeln.de
adresinden şahsıma ulaşarak yardım
alabilirler.
E-Posta: a.kilicarslan@t-online.de
Yazarın
diğer
yazıları:
Aman,
çifte kavrulmayalım!
Avrupa
aydınlanmış da...
Hollanda’da
pişti, üzerimize düştü
Kadınlar
siyasetin neresinde?
Azınlık
Türk kadın hareketi var mı?
SAYFA
BASI
|