·  ANASAYFA  
·  AVRUPA HABER  
·  MEDYA  
·  EKONOMI  
·  FIRMALAR  
·  SPOR  
·  YAZARLAR  
·  BASIN ÖZETLERI  
·  COCUKLAR  
·  KADIN & YASAM  
·  BEDAVA SMS  
·  BEDAVA POST  
·  DOWNLOAD  
·  TREIBER  
·  CHAT  
·  NETMEETING  
   
   


  DUYGULAR

     Ayten Kılıçarslan

 


a.kilicarslan@t-online.de



Aman, çifte kavrulmayalım!

1 Ocak 2005 tarihinden itibaren iki kavram pek çok göçmen kadını mağdurlar sınıfına sokabilecek derecede dünyamıza girdi:”Hartz IV” ve “Yeni Göç Yasası”...

Birincisi; daha önce “sosyal yardım” alan ev kadınlarına ve çocuğuna yalnız bakmak zorunda olan annelere “çalışmaya hazır olma” ve akabinde “her işte çalışmayı kabul etme mecburiyeti” getirirken, diğeri de henüz “yerleşme izni” alamamış kadınların “süresiz yerleşme” ve”ikamet izni” almalarını yokuşa sürebiliyor. Şimdiye kadar “sosyal yardım” veya “işsizlik yardımı” alanlar veya eşinin aldığı “işsizlik parası” veya yardımı ile geçimini temin edenler, yeni dönemde “İşsizlik Parası II” adı altında birleştirilen sabit bir meblağla geçinmek zorundalar. Geçimini kendi kazancıyla sağlayamayan ve “İşsizlik Parası II” alarak kira ve diğer giderlerini karşılıyanlar ise “süresiz oturma” izinleri yoksa, “yerleşme izni” olarak bilinen “Niederlassungserlaubnis” alamayacak hatta oturma izinlerinin uzatılmaması ile de karşılaşabilecekler. Bunun da ötesinde oturma izinlerinin uzatılması veya yerleşme izni alınmasında yeterli “Almanca bilgisi”olmayan kadınlar ya buna mecbur tutularak; kurs ücretlerinin bir bölümü veya tamamı karşılanarak kendilerinden iki yıl içinde Almanca öğrenmeleri, ya da masraflarını kendilerinin karşılaması istenecek. Almanya’da kalabilmeleri ise uyum sağlamalarına bağlanacak.”Hartz IV“nedeniyle çalışmaları istenen göçmen kadınların iş hayatına iyi bir ücret alarak katılabilmeleri için ise yine iyi derecede Almanca bilmeleri bekleneceğinden, dil yetersizliği, sosyal yardım almaya bağımlı kalmalarına sebep olacak. Diğer taraftan çalışma hayatına yeni atılanların en önemli sıkıntılarından birisi de elbette yeni türeyen “kölelik sistemi”nin içine düşme tehlikesi. Burada kölelikten kastedilen, “her işi alma zorunluluğu”nu istismar eden pekçok işverenin saat ücretlerini azami ölçüde düşürerek endüstrileşme dönemini hatırlatan bir ücret rejimine yönelmeleri. Meselâ, otelcilik ve temizlik sektöründe saat ücretlerinin yer yer oda veya “saat başı 2,50 Euro”ya kadar düştüğü biliniyor. Otellerde oda temizliği yaptıran bazı taşeron firmalar, ay sonunda 15-20 odanın temizlenme ücretini aylıktan düşerek, “otel temizlikten memnun değildi, para ödemedi, biz de senden kesiyoruz” gerekçesiyle maaşlara kısmen el koyabiliyorlar. Bu tür firmalara karşı devlet de hiçbir şey yapamıyor.

Bu duruma düşmemek için ise “kalifiye eleman” olmak ve iyi dil bilerek iş takip edebilmek gerekiyor. Neticede, gerek iş hayatına katılım, gerekse oturma iznini uzatma veya yerleşme iznine başvuru durumunda, muhtemel Almanca dil yetersizliği göçmen kadınları dil kurslarına gitmeye mecbur hale getiriyor. Tabii bunda olumlu olan bir yan da var. Neticede, şimdiye kadar çeşitli sebeplerle dil öğrenemeyenlerin dil öğrenmeleri, böylece geleceklerinin daha farklı planlanması sağlanmış da oluyor.

Özellikle bu durum, Almanya’da gözü açılacak endişesiyle dil öğrenmelerine engel çıkarılan “ithal” gelinler açısından oldukça önemli. Fakat bu mecburiyetin tamamen gelin lehine işleyeceğinin garantisi yok. Zira 31 Aralık 2004 tarihine kadar geçerli olan ve “Yeni Göç Yasası” ile geçerliliğini yitiren “Yabancılar Yasası”nın meşhur 19. maddesine göre en az iki yıl nikahlı eş olarak beraberce ve kesintisiz olarak Almanya’da yaşayan “ithal gelin ve damatlar” bağımsız “oturma izni” alabiliyorlardı. Bu madde aynen yeni yasaya da aktarıldı. Ancak, burada karşımıza yeni bir problem çıkıyor. O da oturma izninin beş yıl sonra yerleşme iznine dönüşmesi ve yerleşme izni için evlilerde eşin ”çalışma izni”nin ve “çalışma süresi”nin dikkate alınması. Bu şu demek: Eğer bir kadın iki yıl sabrettikten sonra “bağımsız oturma izni” almaya hak kazansa da ayrılması halinde, Almanya’da beş yılını doldurduktan sonra otomatik olarak “yerleşme izni” alamayacaktır. Çünkü “yerleşme izni” için taraflardan 60 ay, yani beş yıl süreyle “sosyal sigortalı olarak bir işte çalışma şartı“ aranmakta ve evlilerde eşin en az beş yıldır çalışıyor olması da yeterli sayılmaktadır. Ancak eşinden ayrı bir kadının eşinin durumu dikkate alınmayacağından, söz konusu gelinin beş yıl çalışmadan yerleşme izni alabilmesi hayaldir. Sadece “hamileleik” ve “çocuk yetiştirme süresi” dikkate alınmaktadır. Kısacası yeni gelin, iki yıllık bir evlilik sonrası eğer eşinden ayrı yaşamak zorunda kalırsa, oturma izni alabilmek için fazlasıyla mücadele etmek zorunda kalacaktır. Eğer iki yılı tamamlamamış, hatta iki yılın dolmasına birkaç gün kala evden kovulmuş, sokağa atılmış veya kendisi bırakıp kaçmışsa tekrar geldiği ülkenin yolunu tutmaya hazırlanmalıdır. Kanun maddesinde yer alan “zor durum”un (Haertefall)” uygulamada ancak istisnai hallerde dikkate alındığını hepimiz biliyoruz. Hatta süreli oturma izinlerinin uzatılması da memurun inisiyatifi çerçevesinde Almanca bilgisine bağlanmaktadır. Bu haliyle “Yeni Göç Yasası” eski Yabancılar Yasası’na kıyasla, kadınların aleyhine işleyebilecek gizli bir silah haline dönüşecek yapıya sahiptir.

Bir de yeni yasanın uyum boyutu var. 1.1.2005 tarihinden itibaren Almanya’ya gelen göçmenler, uyum kurslarına tabi tutulmakta, Almanca yetersizliği halinde iki geçerliliği olan bir belge verilerek bu sürede bir “uyum kursu”na başlaması ve devam etmesi beklenmektedir. Bu uyum kurslarının toplam süresi 600 artı 30 saattir ve sosyal yardım almayanların en az kurs saati başı 1 Euro ödemeleri ve bitirme imtihanının masraflarını da üstlenmeleri gerekmektedir. Böyle bir kursa katılmayanlar ise oturma müsadeleri uzatılmayarak cezalandırılabilirler. Bu durum, bir taraftan eşi ve ailesi kadının Almanca öğrenmesi için bir kursa gitmesine engel olma taraftarıysa, bu eğilimlerini kırarak kadının lehine bir yaptırım haline dönüşüyormuş gibi görünse de, özellikle bu tür aileler için geline karşı kullanılacak bir silah haline de gelebilir. Değişik gerekçelerle kursa gönderilmeyen bir gelinin, oturma izninin uzatılmaması, hatta beş yıl sonunda yerleşme izni alamaması, tamamen bu kadının aleyhine gelişmekte ve bizzat kendisinin değiştiremeyeceği kaderi olmaktadır. Kısaca ifade etmek gerekirse, bir yandan “Harzt IV“diğer taraftan da “Yeni Göç Yasası” el ele vererek kadınların durumunu daha da zorlaştırmakta, daha bağımlı hale getirmektedir. Bu haliyle özellikle “Yeni Göç Yasası”nın yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Aksi halde “çifte kavrulmak” bir deyim olmaktan çıkacaktır.

Burada görev, “Migrationserstberatung” adı verilen göçmenlerin ilk danışmanlığını ve Almanya’ya uyumları için atılacak adımları beraberce belirleyen danışmanlara düşecektir. Bu tür danışmanlık hizmeti sunan yerlere gitmek, pekçok yeni göçmen için bizzat “Yabancılar Dairesi“ eliyle zorunlu tutulacaktır. Bu şansın hem göçmenler hem de aileleri tarafından değerlendirilmesi ve göçmen danışmanlarının büyük bir hassasiyetle, incitmeden ve eğiterek bu tür zor durumlara yaklaşmaları büyük önem taşımaktadır.

Köln şehrinde yaşayan göçmenler, “Göç(men) İlk Danışmanlığı – Migrationserstberatung” hizmeti almak için sozialberatung@bfmf-koeln.de adresinden şahsıma ulaşarak yardım alabilirler.

E-Posta: a.kilicarslan@t-online.de


Yazarın diğer yazıları:

Aman, çifte kavrulmayalım!
Avrupa aydınlanmış da...
Hollanda’da pişti, üzerimize düştü
Kadınlar siyasetin neresinde?
Azınlık Türk kadın hareketi var mı?



SAYFA BASI

| Ana Sayfa | Haberler| Gazeteler | Ekonomi | Firmalar | Spor | Yazarlar 

Copyright © Mima Datentechnik / Jülicherstr.20 / 52070 Aachen / Deutschland
Tel:
+49 (241) 900 57 50 (pbx)  Fax: +49 (241) 99 777 57  
e-posta:
info@Turkpartner.de
Bu site Mima Datentechnik Internet Servisi tarafýndan hazýrlanmaktadýr

Ayten Kılıçarslan
Aman, çifte kavrulmayalım!
Sebahattin Çelebi
Sen Züleyha olmalısın...
Mahmut Aşkar
Kerbelâ-Hz. Hüseyin  Misyonu
Mustafa Can
Masal mı Yoksa 
Bir Hikaye mi …..
Serdar Çelebi
ETU (Europaische Türkische Union)  ne yapıyor?
Yılmaz Kuzucu
Oyuna Gelmemek
Fikret Ekin
Kerkük, Ne Kadar Türk?
Betül Parlar
Sigara Bağımlılığı
Orhan Aras
Necla Kelek´in "Yabancı Gelini"
Muhsin Ceylan
Berlin’e hayali bir soru
Ozan Yusuf Polatoğlu
Bir taraf ‘şan’ (!) alıyor
Bir taraf ‘perişan’ oluyor
Şefik Kantar
Bir Yürüyüşün Anotomisi
Dr. Nebil Bozdoğan
Botox zehir mi ilaç mı?
Hidayet Kayaalp
Değişimin Zihinsel Aşamaları
Üzeyir Lokman Çaycı
Hanga Hunga
Yakup Tufan
Uyum nedir?
M. Ali Aladağ
Bomba yağar başıma
Şensel Aşkın
Avrupa Birliğinin Derin Eleştirisi
M. Ali Aladağ
Gurbet düğünleri
Latif Çelik
Yanlış ata oynamanın bedeli
Sizden Biri
Seccadem
Ismail Tüysüz
Zamanı saklamanın sihri
İsmail Altıntaş
Akıl, Vahiy ve İslam Toplumları...
Ali Kılıçarslan
Sömürge Medeniyeti
Fazlı Arabacı
Yaralı bir bilinç